KÜBA'DAKİ KARANLIK
Küba'daki Karanlık
Soğuk
Savaş dönemi boyunca Sovyetler Birliği'nin yardımıyla ayakta duran komünist
rejimlerin bir diğeri, Küba'daki Castro diktasıdır. Fidel Castro'nun
önderliğinde ve Arjantinli gerilla lideri Che Guevara'nın desteğinde gelişen
gerilla hareketi, 1959 yılında Küba'da iktidarı ele geçirmiştir. Sovyetler
Birliği'nden gelen siyasi ve askeri destekle gelişmiş ve Sovyetler Birliği
yıkıldıktan sonra bile ayakta kalmayı başarmıştır.
Küba'daki
ve genel olarak Latin Amerika'daki komünist hareket, çoğunlukla romantik bir
havada yansıtılır. Özellikle Che Guevara'nın gerilla mücadelesi, adeta bir
"kahramanlık öyküsü" gibi gösterilir. Komünizme özenen pek çok gencin
elinde Che posterleri ve dillerinde Latin Amerika kökenli komünist melodiler
dolaşır. Buna bakılırsa, Küba'daki komünist devrim, Küba halkını zulüm ve
işkenceden kurtarmış bir "kurtuluş mücadelesi"dir.
Oysa
gerçek hiç de öyle değildir. Oluşturulan "Che" ve "Fidel"
efsanelerinin romantik perdesi aralanırsa, ardından Küba'daki komünist diktanın
karanlık yüzü çıkar. Komünizmin Kara
Kitabı'nda, komünist Küba'nın çalışma kampları ve hapishaneleri şöyle
anlatılmaktadır:
Çalışma koşulları çok sertti, mahkumlar neredeyse
çırılçıplak dolaştırılıyor, yalnızca bir don giymelerine izin veriliyordu.
Huysuzluk edenlere dişleriyle ot toplama
cezası, çok ileri gidenlere de saatlerce tuvalet çukurlarında kalma cezası
veriliyordu. Şiddet uygulamaları siyasî mahkumları hedef aldığı gibi, adi
suçluları da hedef alıyordu. Şiddet, soruşturmayla yükümlü bölüm Departamento
Tecnico de Investigaciones'in (DTI) yürüttüğü sorgulamalarla başlıyordu. DTI mahkumları korkularıyla başbaşa
bırakılıyordu: böceklerden korkan bir kadın hamamböceği dolu bir hücreye
kapatılırdı. DTI şiddet uygulamalarında bedensel baskılara da başvururdu:
mahkumlar ayaklarındaki kurşun ağırlıklarla merdivenleri çıkmaya zorlanır,
sonra da aşağıya itilirdi. Bedensel işkencelere, sıklıkla ilaçlar yardımıyla
yapılan psikolojik işkenceler de ekleniyordu; gardiyanlar mahkumları uyanık
tutmak için penthotal ve benzeri uyuşturucular kullanıyordu. Mazzoza
Hastanesi'nde baskı uygulamak amacıyla, hiçbir sınırlama yapmadan elektroşok
uygulanıyordu. Gardiyanlar bekçi köpekleriyle dolaşır, sürekli idam planları
yapardı; mahkumların kapatıldığı disiplin hücrelerinde ne su bulunurdu ne de
elektrik; amaç, mahkuma bir tecrit odası
içinde kişiliğini unutturmaktı...
Yakınların
ziyaretleri, gardiyanlara mahkumları küçük düşürme fırsatı veriyordu. Cabana'da
mahkumlar ailelerinin önüne çıplak çıkmak zorunda bırakılıyordu. Erkek
mahkumlar eşlerinin mahrem yerlerinin aranmasını izlemek zorunda bırakılıyordu.
Küba cezaevlerinde kadınların durumu
büsbütün felaketti, çünkü savunmasız bir biçimde gardiyanların sadist
işkencelerine hedef oluyorlardı. 1959'dan sonra 1100'den fazla kadın, siyasî
nedenlerle tutuklandı. Bunlar 1963'te Guanajay Cezaevine kapatıldı. Birçok
tanık dayak ve küçük düşürme yöntemlerine sıkça başvuru olduğunu söylüyor. Bir
örnek verecek olursak, kadın mahkumlar yıkanmak üzere duşlara gitmeden önce
gardiyanların önünde soyunmak zorunda kalıyordu, gardiyanlar da onları nedensiz
yere dövüyordu.45
Küba'da
devrim sonrasında yaklaşık 10 bin kişi idam edildi. 30 bini aşkın insan ise
üstte anlatılan koşullarda hapsedildi. Komünist rejim, başka her yere olduğu
gibi, Küba'ya da acı, işkence ve korku getirdi. Dahası Küba halkı giderek daha
da fakirleşti.
0 yorum: