AFGANİSTAN'DA SOVYET KATLİAMLARI
Afganistan'da Sovyet Katliamları
Marxist-Leninist
Bolşevik ideolojisinin ve Sovyet Rusya'nın vahşet bilançosunu incelerken,
Sovyetler Birliği tarafından işgal edilen ülkeleri de gözönünde bulundurmak
gerekir. Bu ülkelerin içinde en çok zulme maruz kalan ise Afganistan'dır.
Afganistan'da
1978 yılında ordudaki komünist generallerin ve bazı komünist sivillerin
organize ettiği bir darbe gerçekleşti. Darbeciler ülkeyi komünist bir rejimle
yöneteceklerini ilan ettiler. Dahası, dine karşı zalim bir savaş başlattılar.
Bu politika konuyla ilgili bir kitapta şöyle anlatılıyor:
Kısa
bir süre sonra komünist hükümet din
karşıtı bir kampanya başlattı. Kuran halka açık meydanlarda yakıldı. Dini yetkililer (imamlar) tutuklandı ve
öldürüldü. Şii nüfus içinde çok etkili bir dinî grup olan Müceddedîler Aşireti'nden
bir gecede, 6 Ocak 1979'da, aynı soydan gelen 130 erkek katledildi. Her din, her mezhep için dini ibadet yasaklanmıştı.46
Afgan
komünistler aslında Sovyetler Birliği'nin paralı birer maşasından başka bir şey
değildiler. Moskova'dan gelen "danışman"ların direktifleriyle hareket
ediyor, onların gösterdiği şekilde kendi halklarına karşı kitle katliamları
gerçekleştiriyorlardı. İktidarda kaldıkları kısa zaman zarfında, büyük bir
terör uyguladılar:
1979 Martı'nda Kerala köyü... 1700 yetişkin ve çocuk, köydeki erkek nüfusun tamamı meydana toplandı
ve yakından nişan alınarak otomatik silahlarla tarandı; ölüler ve yaralılar
bir buldozer yardımıyla üç ayrı çukura üst üste gömüldü. Kadınlar korku dolu
gözlerle, uzun dakikalar boyunca kapanan çukurların oluşturduğu tepeciklerin
sarsıldığını gördü: Diri diri gömülenler dışarı çıkmaya çalışıyordu. Sonra
sarsıntılar kesildi. Anaların ve dulların hepsi Pakistan'a gitti.47
Terör
Kabil kentini de sarmıştı. Kentin doğusunda bulunan Pole Çarkı Cezaevi, toplama
kampına dönüştürüldü. Cezaevi Müdürü Seyid Abdullah mahkumlara şöyle bir
açıklama yaptı: "Sizler çöp haline getirilmek için buradasınız."
İşkence en geçerli yöntemdi. Cezaevinin en büyük cezası, diri diri lağım
çukuruna atılmaktı. Bir gecede onlarca mahkum yüzlerce nedenle idam edilirdi;
cesetler ve can çekişen bedenler buldozerler yardımıyla üst üste gömülürdü.
Stalin'in cezalı halklar için uyguladığı yöntem yeniden kullanılmaya başlandı.
15 Ağustos 1979'da Hezarelerden 300 kişi direnişe destek verdikleri gerekçesiyle
tutuklandı; 150'si buldozerler
yardımıyla diri diri gömüldü, öteki 150'si benzine bulanarak canlı canlı
yakıldı. 1979 Eylülü'nde cezaevi yönetimi 12 000 mahkumun öldürüldüğünü
kabul etti. Pole Çarkı Cezaevi'nin müdürü duymak isteyenlere şöyle diyordu: "Yalnızca bir milyon Afganlıyı sağ
bırakacağız, sosyalizmi kurmak için bu kadar adam yeter."48
Tüm
bunlar, Moskova'dan yönetilen uygulamalardı. Gerçekte Afganistan'daki tüm iç
karışıklık, Sovyetler Birliği'nin önceden planladığı bir gelişmeydi. Moskova, Afganistan'daki
komünistlere darbe yaptırmayı, sonra da bu sözde "demokratik" rejimi
korumak bahanesiyle ülkeyi işgal etmeyi önceden kararlaştırmıştı. Moskova'yı bu
plana iten neden ise, bugün pek çok siyasi tarihçinin kabul ettiği üzere, o
dönemde İslam'ın komünistler tarafından bir tehlike olarak görülmesi idi.
Sonunda
komünist Afgan rejimine karşı Müslüman mücahitlerin düzenlediği direnişi bahane
eden Kızılordu, 27 Aralık 1979'da Afganistan'ı işgal etti. Bu işgalle birlikte
Afgan halkına karşı uygulanan vahşetin de çapı büyümüş oldu.
Kızılordu,
Afganistan'ı 1979 yılında işgal etti ve tam 10 yıl bu ülkede işgalci bir güç
olarak kaldı. Mücahit grupların Kızılordu'ya karşı başlattığı haklı direnişi
ise, en zalim ve acımasız yöntemlerle bastırmaya çalıştı. Bir Afgan direnişçi,
Kızılordu'nun yöntemlerini şöyle anlatıyordu:
Sovyetler bir eve saldırdılar mı, o
evdeki kadınları öldüresiye döver, onlara tecavüz ederdi. Ne yazık kî bu barbarlık
içgüdüsel olarak değil, programlanmış olarak gerçekleşiyordu; böyle eylemler
yaparak toplumumuzun temellerini yıkıyorlar ve bunu çok iyi biliyorlardı.49
Kızılordu
Afgan Müslümanlara karşı en alçakça yöntemleri kullandı: Afgan çocuklarının
oyuncak sanarak ellerine almalarını sağlamak için "oyuncak şekilli
mayınlar" yapılıyor, yakalanan mücahitlere korkunç işkenceler yapılıyor,
sivil halk tereddütsüz bombalanıyordu. 10 yıl süren Kızılordu işgalinin
sonunda, on binlerce ölü, bir o kadar da sakat geride kaldı. Bugün Afganistan,
dünyanın en çok takma kol ve bacak imal edilen ülkesi. Çünkü Kızılordu'nun
mayınları on binlerce Afgan gencinin kolsuz ve bacaksız kalmasına neden oldu.
Sovyetler'in geri çekilmesinden sonra ise, istikrarsızlığa sürüklenen
Afganistan, kanlı bir iç savaşa sahne oldu. Kısacası, 1970'lerde Moskova'nın
kışkırtmasıyla başlayan vahşet, çeyrek asır boyunca Afganistan'a büyük acı ve
zulüm yaşatmıştır.
Biraz önce
de belirttiğimiz gibi komünist Rusya İslam Dini'nin giderek yayılmasını kendisi
için bir tehlike olarak görmüştü. Yaptığı zulüm uygulamaları da İslam'ın yayılışını
önlemek amaçlı idi. Bunun için halkın ibadet etmesini yasaklıyor, Kuran'ları
yakıyor, imanlı insanları katlediyordu. Ancak burada bu inkarcı sistemin
akledemediği önemli bir nokta vardır: Dini inkar edenler Allah'a samimi imanı
kavrayamadıkları için, kutsal kitapların ortadan kaldırılması ile inancın da
yok olacağını zannederler. Oysa insanın imanı kalbindedir. Ve samimi iman eden
insanlar, başlarına gelen her türlü zorluğun Allah'tan bir deneme olduğunu
bilir ve her şart altında bunlara sabrederler. Allah bir ayetinde inananlara
şöyle bildirmiştir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık
ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.
Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz
Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden
bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.
(Bakara Suresi, 155-157)
Yukarıdaki
ayetlerde de görüldüğü gibi, iman eden insanlar dünyada çeşitli yollarla denenmekte
ve karşılaştıkları her sıkıntıda Allah'a yönelip, O'ndan yardım
istemektedirler. İşte bu yüzden müslümanlar için başlarına gelen zorluklar bir
sıkıntı ve ümitsizlik konusu değil, aksine Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve
ahirette daha üstün bir dereceyi kazandırabilecek bir vaat olması dolayısıyla
şevk vesilesidir.
0 yorum: