KOLLEKTİVİZASYON VAHŞETİ
Kollektivizasyon Vahşeti
Stalin
kollektivizasyon politikasını 1929'da başlattı. Buna göre topraklar üzerindeki
tüm özel mülkiyet kaldırılacak, her köylü belirli bir kotayı devlete vermek
zorunda kalacak ve kendi mahsulünü satamayacaktı. Belirlenen kota yine çok
yüksekti ve köylülerin bunu karşılamaları için ellerindeki herşeyi vermeleri
gerekiyordu. 1920'de Lenin'in başlattığı zalimlik, tekrar ediliyordu.
Stalin
kollektivizasyonu uygulamak için en acımasız yöntemlerin uygulanmasını emretti.
Direnenler öldürüldü, Sibirya'ya sürgüne gönderildi (yani uzun vadede
öldürüldü) veya kıtlığa maruz bırakıldı (yani yavaş yavaş öldürüldü).
Kollektivizasyona karşı—veya genel olarak komünizme karşı—direnenler
"kulaklar" (zengin toprak sahipleri)'a karşı tüm ülkede bir sürek avı
başlatıldı. Bu politika, Komünizmin Kara
Kitabı'nda şöyle anlatılıyor:
Kollektifleştirmeye direnen
kulaklar kurşuna dizildi, diğerleri çocuklar, kadınlar ve yaşlılarla birlikte
sürgüne gönderildi. Şüphesiz, hepsi doğrudan öldürülmedi, ama Sibirya'nın ya
da Büyük Kuzey'in tarıma elverişli olmayan bölgelerinde yapmaya zorlandıkları
işler onlara fazla hayatta kalma şansı bırakmadı. Yüz binlercesi orada son
nefeslerini verdi, ancak kesin ölü sayısı hala bilinmemektedir. 1932-1933
yıllarında Ukrayna'da, kırsal nüfusun zorunlu kollektifleştirmeye direnmesine
bağlı olarak yaşanan büyük açlığa gelince, bir kaç ay içinde 6 milyon kişinin
ölümüyle sonuçlanmıştır.32
Kulaklara
uygulanan şiddet en feci işkenceleri içeriyordu. Örneğin Napolovski bölgesinde,
görevliler "sorguya çekilen kolhozcuları akkor haline gelmiş bir sobanın
üzerine uzanmaya zorluyor, daha sonra da onları bir hangara çırılçıplak
kapatarak, 'soğutuyordu'."33
Stalin
rejimi, kendinden önceki Lenin yönetimi gibi "kulak" diye hayali bir
düşman oluşturmuştu ve yok etmek istediği herkesi "kulak" olarak
damgalayıp hedef alıyordu. Her şehre emirler gönderiliyor, belirli sayıda kulak
yakalanması ve idam edilmesi emrediliyor ve komünistlerin sevmediği herkes
kolayca "kulak" kategorisine sokuluyordu. Komünizmin Kara Kitabı'nda bu durum şöyle açıklanıyor:
Bu
şartlar altında, bazı bölgelerde kulak diye tasfiye edilen köylülerin yüzde 80
ila yüzde 90 arasındaki bir bölümünün serednyak, yani orta halli köylüler olmasına şaşmamak gerekir. Yerel yetkililerin "tasfiye ettiği" kulak sayısına ulaşmak ve
mümkünse bu sayıyı aşmak gerekiyordu! Yazın pazarda tohum satmak, 1925 ya
da 1926'da iki ay boyunca yanında bir tarım işçisi çalıştırmak, iki semaver
sahibi olmak, Eylül 1929'da "yemek ve böylece sosyalist müsadereden mal
kaçırmak amacıyla", bir domuz öldürmek nedeniyle köylüler tutuklanmış ve
sürgün edilmişti. Bir köylü, yalnızca kendi ürettiği ürünleri satan yoksul bir
köylü olduğu halde, "ticarete başladığı" bahanesiyle tutuklanıyordu;
bir başkası, amcasının Çarlık ordusu subayı olması bahane edilerek sürülüyor, bir diğeri "kiliseye sık sık
gitmesi" nedeniyle kulak olarak damgalanıyordu. Fakat daha çok,
kollektifleştirmeye açıkça karşı çıkanlar kulak olarak mimleniyordu. Kulak
sınıfını yok etmekle görevli müfrezeler içerisinde öyle bir karışıklık
yaşanıyordu ki, kimi zaman saçmalığın doruklarına ulaşıyordu. Sözgelişi, bir
örnek vermek gerekirse: Ukrayna'nın bir kasabasında, kulak sınıfını tasfiye
etmekle görevli bir tugaya mensup bir serednyak, kasabanın diğer ucundaki bir
başka tugayın temsilcileri tarafından kulak diye tutuklanmıştı.34
"Kulak"
olarak damgalanıp katledilen insanların arasında, din adamları başta geliyordu.
Öyleki, "1930'da 13.000'den
fazla din adamı "kulak" diye tasfiye edildi. Birçok köy ve kasabada kollektifleştirme, sembolik olarak
kilisenin kapatılmasıyla, kulak sınıfının tasfiyesi de papazla başladı."35
Kollektivizasyonun
iki büyük sonucu oldu: Kıtlık ve sürgün.
0 yorum: