KOMÜNİZM'İN DOĞUŞU
KOMÜNİZMİN DOĞUŞU
Komünizmin doğuşunu anlamak için, mutlaka 18. ve 19. yüzyıl
Avrupası'nın kültürüne bir göz atmak gerekir. Avrupa kıtası, MS 2. yüzyıldan
itibaren aşama aşama Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bu Hıristiyan kültür
"Aydınlanma Çağı" denen döneme kadar da bu kıtaya hakim olmuştur. 18.
yüzyılda yaygınlık kazanan Aydınlanma hareketi, bir takım Avrupalı düşünür ve
sanatçıların Eski Yunan ve Roma'nın putperest kültüründen etkilenerek dine
karşı çıkmalarıyla başlamıştır. Aydınlanma hareketinin en büyük siyasi sonucu
ise, aynı zamanda "din aleyhtarı devrim" olan Fransız Devrimi'dir.
Fransız
Devrimi'nin altyapısı, Voltaire, Diderot, Montesquev gibi din aleyhtarı
düşünürlerin telkinleri ile oluşmuştur. Devrim sırasında ise Aydınlanma
hareketinin din aleyhtarı ve pagan (putperest) eğilimleri açıklık kazanmıştır.
Devrime öncülük eden Jakobenlerin yoğun propagandası sonucunda yaygın bir
"dinden çıkma" hareketi gelişmiş, dahası yeni bir pagan din
oluşturulmaya çalışılmıştır. İlk belirtileri 14 Temmuz 1790'da, Federasyon
Bayramı'nda görülen "devrimci ibadet" hızla yayılmıştır. Devrimin eli
kanlı liderlerinden Robespierre, "devrimci ibadet"e yeni kurallar da
getirmiş, bu ibadetin ilkelerini bir rapor halinde belirleyerek adına da
"Yüce Varlık İbadeti" demiştir. Paris'teki ünlü Notre Dame Kilisesi kendi
deyimleriyle "aklın tapınağı"na dönüştürülmüş, Kilise duvarlarındaki
Hıristiyan figürleri sökülmüş ve orta yere "akıl tanrıçası" olarak
tanımlanan bir kadın heykeli yerleştirilmiştir. Fransız Devrimi boyunca pek çok
din adamı öldürülmüş, dini kurumlar yağmalanmış, tahrip edilmiştir.
Fransız
Devrimi'yle birlikte Avrupa'nın gündemine giren ve sonra da giderek yayılan bir
felsefe vardır: Materyalizm. Sadece maddenin varlığını kabul eden, canlıların
ve insan bilincinin de sadece "hareket halindeki madde"den ibaret
olduğunu varsayan bu görüş, aslında ilk olarak Eski Yunan'da yaşamış bazı
felsefeciler tarafından ortaya atılmıştır. 18. yüzyılda materyalizmi benimseyen
ve kitlelere empoze eden iki önemli isim, Fransız Devrimi'nin
hazırlayıcılarından Dennis Diderot ve onun yakın dostu Baron d'Holbach'tır.
Baron d'Holbach, 1770'de yayınlanan Système
de la nature (Doğanın
Sistemi) adlı kitabında "bilimsel" olduğunu iddia ettiği bir takım
varsayımlara dayanarak, var olan tek şeyin madde ve enerji olduğunu öne sürmüştür.
Fanatik bir ateist olan d'Holbach, ahlak kavramına da karşı çıkmış, insanın
elden geldiğince çok zevk elde etmesi ve bunun için her yolu denemesi
gerektiğini savunmuştur.
18.
yüzyılda bir kaç düşünür tarafından benimsenip savunulan materyalizm, 19. yüzyılda
daha da yayılmış ve Fransa ile sınırlı kalmayıp Avrupa'nın diğer ülkelerinde de
kök salmaya başlamıştır. 19. yüzyılın başlarında Almanya'da ortaya çıkan iki
önemli materyalist düşünür vardır: Ludwig Büchner ve Karl Vogt. Vogt, insan
zihninin kaynağını açıklamaya çalışırken "karaciğer nasıl öd sıvısı
salgılıyorsa, insan beyni de düşünce salgılar" demiş ve bu saçma
benzetmesiyle döneminin materyalistleri tarafından bile onay görmemiştir.
Materyalizm,
bu gibi saçma iddialarla ortaya çıkmasına rağmen, dönemin din karşıtı güçleri
tarafından benimsenmiş ve Avrupa toplumlarına empoze edilmeye başlanmıştır.
Materyalizm aklın ve bilimselliğin temeli gibi sunulmuş, bu aldatıcı propaganda
önce Fransa'da, sonra Almanya'da ve giderek tüm Avrupa'da aydınlar arasında
hızla yayılmıştır. Bunda, kuşkusuz materyalizmi adeta bir din gibi benimseyen
ve 19. yüzyıl Avrupalı aydınları arasında çok yaygın olan masonluk örgütünün
rolü de büyüktür.
Antik bir
dogma olan materyalizm bu şekilde yayılırken, bir yandan da materyalizmi
çeşitli bilim dallarına uyarlama girişimleri olmuştur. Materyalizm;
1. Doğa bilimlerine
uyarlanmıştır ki, bunu yapan kişi İngiliz doğa bilimci Charles Darwin'dir.
2. Sosyal bilimlere
uyarlanmıştır ki, bunu yapan kişiler de Alman felsefeciler Karl Marx ve
Friedrich Engels'tir.
Darwin'in
uyarlaması "evrim teorisi", Marx ve Engels'in uyarlaması ise
"komünizm" olarak bilinir.
0 yorum: