Darwinizm'in Yayılışı ve Komünizm-Kapitalizm İlişkisi
Darwinizm'in Yayılışı ve
Komünizm-Kapitalizm İlişkisi
Darwinizm'in
siyasi etkilerini incelerken bir noktaya dikkat etmek gerekir: Bu teori tek bir
ideolojiyle değil, birbirinden son derece farklı gibi gözüken çok sayıda
ideolojiyle ilişkilidir. Darwinizm'in desteklediği ideolojileri
incelediğimizde, komünizmin yanında, ırkçılık, emperyalizm, kapitalizm, faşizm
gibi geniş bir yelpaze ile karşılaşırız. İlk bakışta birbirinden çok bağımsız
hatta birbiri ile çelişkili gibi gözüken bu ideolojilerin ortak yönü ise, İlahi
dinlere ve onların getirdiği ahlaki değerlere karşı olmalarıdır.
Bu
ideolojilerin öncüleri, dini inançları ve değerleri kendileri için engel olarak
görmüşler ve Darwinizm'i bu inanç ve değerleri ortadan kaldırmak için bir silah
olarak kullanmışlardır. İşin ilginç yanı, bir yandan bu şekilde kendi ideolojilerine
hayat sahası açarken, bir yandan da kendilerine rakip olan ideolojileri
güçlendirmeleridir. Örneğin, iddialarına göre kıyasıya bir "yaşam
mücadelesi"nin yaşandığı serbest piyasa ortamını meşrulaştırmak için
Darwinist ahlakı gerekli görüp destekleyen kapitalistler, bu yolla bir yandan
da karşı oldukları komünizmi desteklemişlerdir.
Marxist
düşünür Anton Pannekoek Marxism and
Darwinism (Marxizm ve Darwinizm) adlı kitabında, bu ilginç gerçekten söz
eder ve burjuvazinin, yani Avrupalı zengin kapitalist sınıfın Darwinizm'i
destekleyişini şöyle anlatır:
Marxizm'in
önemini ve pozisyonunu sadece proleter sınıf mücadelesindeki rolüne borçlu
olduğu herkesçe bilinir... Darwinizm'in de Marxizm'le aynı tecrübeleri
yaşadığını görmek zor değildir. Darwinizm, bilim dünyası tarafından objektif
bir yaklaşımla tartışılarak ve test edilerek kabul edilmiş soyut bir teori
değildir. Hayır, Darwinizm ilk adımı atar atmaz, hevesli destekçileri ve
tutkulu düşmanları olmuştur. Darwin'in ismi, teorisinden az bir şey anlayan
insanlar tarafından yüceltilmiştir... Darwinizm de, sınıf mücadelesinde bir rol
oynamıştır ve bu rol sayesinde hızla yayılmış, tutkulu taraftarlar ve çetin
düşmanlar kazanmıştır.
Darwinizm, kilise haklarına ve
aristokrasiye karşı çıkan burjuvazi için bir araç olmuştur... Burjuvazinin amacı, önlerine çıkan
eski hakim yönetici güçleri ortadan kaldırmaktır... Din sayesinde rahipler
büyük kitleleri kontrol altında tutmuş ve böylece burjuvazinin isteklerine
karşı koyabilmiştir... Doğa bilimi inanca karşı bir silah haline getirilmiş,
bilim ve yeni keşfedilen doğal yasalar öne sürülmüş ve burjuvazi bu silahlarla
birlikte savaşmıştır...
Darwinizm tam istenen zamanda
gelmiştir; Darwin'in insanın aşağı hayvanlardan türemiş olduğunu öne süren
teorisi, Hıristiyan inancının bütün temelini yok etmiştir. İşte bu nedenledir
ki, Darwinizm ortaya çıktığı anda,
burjuvazi onu büyük bir hırsla sahiplenmiştir... Bu şartlar altında,
bilimsel tartışmalar bile, sınıf savaşının fanatizmi ve tutkusu ile
yürütülmüştür. Darwin hakkında yazılmış yazılar, bilimsel yazarların isimlerini
taşımalarına rağmen, sosyal polemiklerin karakterini sergilemektedir.11
Darwinizm'in
yayılışı gerçekten de bu şekilde oldu. Avrupa'nın hakim güçleri, Darwinizm'i
gerek kendi ülkelerinde kurdukları kapitalist düzeni, gerekse dünya çapında
kurdukları emperyalist sömürge sistemini meşrulaştırmak için bulunmaz bir
fırsat olarak gördüler ve desteklediler. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Darwin'in Türk Düşmanlığı, Harun Yahya,
1999) Darwinizm'in bilimsel tutarsızlıkları, hayali varsayımları, saçma
iddiaları tamamen görmezden gelindi; dini inançlara ve dinin getirdiği ahlaki
kıstaslara karşı gerekli bir silah olarak görülen Darwinizm, ideolojik
amaçlarla yaygınlaştırıldı.
Ancak
Darwinizm'i bu şekilde yaygınlaştıran "burjuvazi", yani kapitalist
sınıf, bu teoriyle birlikte kendi rakibini de desteklemiş oluyordu. Çünkü
Darwinizm'in yaygınlaşması ve bu yolla dini inançların yok edilmesi, kapitalizm
kadar Marxizm'in de işine yarıyordu. Dinin insanlara öğrettiği kanaatkarlık, itidal,
tevazu, kardeşlik, fedakarlık, şefkat, merhamet gibi ahlaki özellikler ortadan
kalktıktan sonra, toplum vahşi bir arena haline geliyordu. Bu arenada,
kapitalistler arası "yaşam mücadelesi" kadar, kapitalistlerle
komünistler arası "sınıfsal yaşam mücadelesi" de gelişiyordu.
1871
sonbaharında Avrupalı doğa bilimcilerin katıldığı uluslararası bir kongrede söz
alan Alman devlet adamı ve doğa bilimci Virchow, Darwinistlere "dikkat
edin" diyordu, "çünkü bu teori, komşu ülkede çok büyük acılara neden
olan bir teoriyle çok yakından ilişkilidir."12 Virchow'un sözünü ettiği komşu ülke Fransa'ydı
ve belirttiği teori de, o yıl içinde kanlı
Paris Komünü'nü gerçekleştiren Fransız komünizmiydi. (Paris Komünü,
Almanya'yla yaptığı savaştan yenik çıkan Fransa'da, devlet otoritesinin
zayıfladığı bir dönemde, Paris'teki komünistlerin öncülüğünde başlatılan bir
şehir isyanıydı. Aylar boyunca şehir komün yöneticileri tarafından idare
edildi, dini merkezlere ve din adamlarına karşı geniş çaplı saldırılar
düzenlendi.)
Sonuçta,
komünistlerin ve kapitalistlerin, aralarındaki çatışmaya rağmen, din düşmanlığı
konusunda ortak bir zeminde buluştuklarını ve bu konuda Darwinizm'den büyük bir
destek aldıklarını söylemek mümkündür. Nitekim bu nedenle komünistler, bir
toplumda komünist devrim hazırlayabilmek için öncelikle onun
kapitalistleşmesini gerekli görürler. Buna göre, kapitalist ahlakın
yaygınlaşmasıyla birlikte -ki bunda Darwinizm propagandası hayati öneme
sahiptir- toplum önce dinsizleştirilecek, sonra da komünizm gelişecektir. Rus
Devrimi'nin lideri Vladimir İ. Lenin, 1909 yılında kaleme aldığı
"Proleterya Partisinin Din Konusundaki Tutumu" başlıklı makalesinde,
burjuvazinin, yani kapitalist sınıfın dine karşı oynadığı bu rolü şöyle
anlatır:
Birincisi, dinle savaşmak görevi, tarihsel açıdan devrimci burjuvazinin görevidir
ve Batıda burjuva demokrasisi, feodalizme ve orta çağ düzenine karşı giriştiği
kendi devrimleri döneminde bu görevi büyük ölçüde yerine getirmiştir... Gerek
Fransa'da, gerek Almanya'da burjuvazinin
dinle savaşma geleneği vardır ve bu sosyalizmden (Ansiklopedistlerden ve
Feuerbach'tan) çok önce başlamıştır. Rusya'da ise, burjuva demokratik
devrimimizin kendine özgü koşulları nedeniyle, bu görev de hemen hemen tümüyle
işçi sınıfının omuzlarına yüklenmiştir.13
Görüldüğü
gibi Lenin "dinle savaşmak görevi"nin kapitalistlere ait olduğunu,
Avrupa'da bu görevi onların yerine getirdiğini, ancak Rusya'da bu sınıf var
olmadığı için dinle yapılacak savaşı kendilerinin üstlendiğini anlatmaktadır.
Lenin'in bu sözleri, komünizm ve kapitalizm arasındaki çatışmanın gerçekte
sadece bir "iç çatışma" olduğunu ve bu iki gücün ortak ve asıl
düşmanının din olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu
kişiler açıkça toplumları yozlaştırmak, onları doğrulardan uzaklaştırmak,
ahlaki ve insani açıdan zayıflatmak ve böylece kendi dinsiz komünist
sistemlerini kabul ettirmek çabasındadırlar. Ancak bu kişilerin din aleyhinde
yaptıkları hiçbir hareketin başarıya ulaşması mümkün değildir. Unutulmamalıdır
ki, geçmişte de dine karşı savaşan, Allah'ın elçilerine itaat etmeyen, Allah'ın hak kitaplarından yüz çeviren
kavimler yaşamıştır. Bu kavimler de kendilerine göre hak dini yok etmeye
çalışmışlardır. Fakat bu kavimlerin uğradıkları son benzerdir: Allah kendi dinine
karşı mücadele eden bu insanların kimine yeryüzünde bir bela vermiştir, kimini
ise ahirette acı bir azabın beklediğini müjdelemiştir. Bu gerçek Kuran'da şöyle
bildirilir:
Allah'ın
ayetleri konusunda inkar edenlerden başkası mücadele etmez. Öyleyse onların
şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın. Kendilerinden önce Nuh kavmi de
yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi
elçilerini (susturmak için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten
kaldırmak için, 'batıla-dayanarak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları
yakalayıverdim. Artık Benim cezalandırmam nasılmış? Senin Rabbinin kafirler
üzerindeki: "Gerçekten onlar ateşin halkıdır" sözü böylece hak oldu.
(Mümin Suresi, 4-6)
0 yorum: